Page 46 - 81 ÇALIKUŞU ADIYAMAN SAYI 5 EYLÜL
P. 46
ADIYAMAN İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ
vari birliğinin başı, o ana kadar sadece olayları izleyen basmış ki o sabah o kuş dala konmamış ve ötmemiş.
orta yaşlı bir adamı gözüne kestirmiş. Herkes dağılır- Ağıldaki hayvanlarında çıt yokmuş. Ağacın altında
ken onu yanına çağırmış ve ona, kendilerinin bura- kuşu donmuş gördükten sonra ağıla varmaya çalış-
dan ayrılacağını belirtmiş. Ancak olumsuz bir durum mış. Tüm hayvanları telef olmuş bir şekilde görmüş.
olursa harmanda toplanmış olan bir kümeyi yakmayı Oraya zor bela varan ahali içeride telef olmuş hay-
emretmiş. vanları ve abasının içinde cansız yatan adamı görmüş.
Süvariler oradan ayrılırken haramiler kadın, çocuk, Ağacın dalına konan bir kuş da ağacın altında cansız
ihtiyar demeden bugüne kadar yaptıkları eziyetin çok yatan kuş için ötüyormuş.
daha fazlasını yapmıştı. Kargaşa devam ederken har- Dağrevan, tekrar dönüp dağa, ovaya, yamaca, vadiye
man yerinde dumanlar yükselmeye başlamıştı. Du- ve uçsuz bucaksız uzaklara baktı. Buralarda yaşanan
manı fark eden birlik geri dönerek haramilerin ardına dört mevsim gözlerinde canlandı. Ele temas ettiğinde
düşmüş. Çatışmalar en son buraya kadar devam etmiş. içi gıdıklayıp garip bir haz veren yoğurt otunu, arıla-
Aşağısı uçurum olduğundan kaçacak yer bulamayan rın bal hazinesi olarak gördükleri keveni ve sütleğen
haramiler burada kılıçtan geçirilmiş. O günden bu- otunu düşündü. Bu düşüncelere, kayaları dize getiren
güne buraya “kemik çukuru” deniliyormuş. taşkıran otu, güzelliği ile büyüleyen hüsnüyusuf, sarı-
Anlatı bittikten sonra dağın en yüksek tepesine doğ- kız çayı, ada çayı, bayırları sarıya boyayan kantaron,
ru yola koyuldular. Burası sanki arzın merkeziydi. Bir vadilerin nazlısı civanperçemi, hayıtın müthiş kokusu,
şehirden diğer şehre kadar yüzlerce kilometrelik alan çiğdemler, bin bir derde derman olduğu söylenen ebe-
ayaklar altındaydı. Uzaklardan ilçeye doğru gelen yola gümeci, onlarca türü ile bayırlarda arzı endam eden
bakılınca arabalar karınca gibi görünüyordu. İnsan ne eşek dikeni eşlik etti. Ardından bunlara dağların ağla-
kadar uzağı görürse kendini bir o kadar aciz hissedi- yan gelini ters laleyi, dokunulduğunda uçacakmış his-
yor ve zirve insana haddini de bildiriyor gibi duruyor- sini veren karahindibanın olgunlaşmış halini, sadece
du. Aşağıya bakılınca sadece küçük bir nokta kadar yanına oturup bakıldığında bile renkleri insanı mest
görünen insanın bu hırsı koca dünyanın sonunu geti- eden sümbülü, sonbaharın kızıla çalan yapraklarını,
recek gibi, diye düşündü Dağrevan. ilkbaharda tomurcuklanan meşe ağacını, zemherinin
Rehber, az ileride bir noktayı daha gösterdi. Çev- soğuğunu, yazın iç ferahlatan pınarlarını teker teker
resindeki yeşilliğin yoğunluğuna bakılırsa orada bir ekledi. Her kayasına ayrı ayrı özel isimlerin verildiği
çeşme olduğu belliydi. Çok eski zamanlarda dağlarda ve her kayasının bir hikâyesinin olduğu bu dağlarda
karlar eridikten sonra uzak şehirlerin birinden gelen hayat devam ediyordu.
bir göçebe buraya konaklamış. İhtiyarların anlattığına Gün batmak üzereydi. Dağdaki konaklama yerin-
göre bu yamaçlar o dönemlerde meşe, gürgen, dişbu- den yılan gibi aşağıya doğru kıvrıla kıvrıla inen pikap,
dak; dere boyları da ceviz ağaçlar ile kaplıymış. Adam, arkasında yine toz bulutları bırakıyordu. Aracın kasa-
hayvanlarına koca koca ağaçları dayanak olarak kul- sında oturan doğa ekibinin gözü hala dağa doğruydu.
landığı iyi bir ağıl; kendisine de ağılın yanında otu- Bir güne, aylara yetecek kadar anı ve güzellik sığdır-
racağı bir barınak yapmış. Hayvanlar, yaz boyunca mışlardı.
öyle beslenip semiz bir hale gelmiş ki yağ desen yağ, Aşağı yaylaya vardıklarında Hüseyin Amca toprak
peynir desen peynir, yoğurt desen yoğurt… Göçer, yolun kenarında oturmuş, kafesteki kekliği ile bir şey-
burayı çok sevmiş. Yazlık olarak kullandığı bu alanı ler konuşuyordu. Rehber, amcanın doktor ile girdiği
kışlık olarak da kullanmayı düşünmüş. Kendisine, kı- diyaloğa geri döndü. Birkaç yıl önce soğuk algınlığı
şın sertliğini hatırlatan insanlara ise o sene bahar ve için hastaneye giden bu yaşlı amca, giydiği elbiseye
yaz döneminde toplayıp sarmal haline getirdiği koca dudak büken doktora, “Evladım, ben bir günlük key-
ot yığınlarını gösteriyormuş. fimi senin tüm ömrüne değişmem.” demişti.
O sene kışın hemen başında o güne kadar hiç kim- Gün boyunca taşa, bitkiye, toprağa, suya dokun-
senin görmediği oranda kar yağmış, yollar kapanmış. manın hayata dokunmak olduğunu, yaşayarak tekrar
Adam biriktirdiği ağaçları ve odunları peyderpey yak- keşfeden doğa ekibinin gün biterken dillerinden vadi-
maya başlamış. Odun üzerine odun atarak ateşi de- ye doğru bir cümle yayılıyordu.
vam ettirmeye çalışmış. Hayvanları için topladığı ot “Evladım, ben bir günlük keyfimi senin tüm ömrüne
sarmalları gittikçe tükeniyormuş. Kendi yemek ihti- değişmem.”
yacını kestiği hayvanları ile gideriyormuş. Zemheri ile
beraber kış daha da çetinleşmiş. Her gün sabah saat- Hamza ÇELENK
lerinde barınağının karşısındaki ağacın dalına bir kuş BASIN VE HALKLA İLİŞKİLER BİRİMİNDEN
konup ötünce adam yeni günden haberdar oluyor- SORUMLU ŞUBE MÜDÜRÜ
muş. Bir gece öyle bir soğuk basmış, öyle bir soğuk
46