Page 43 - 81 ÇALIKUŞU ADIYAMAN SAYI 5 EYLÜL
P. 43
ADIYAMAN İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ
lerde balözü arayan arılar, derenin dibindeyse iğdeleri nar gördü. Gövdesi yedi başlı ejderhanın gövdesinden
kendilerine mesken tutmuştu. Bu durum, arıkuşları daha geniş olan çınarın yukarı doğru çıkan dallarının
için bir büyük fırsat oluşturmuştu. Kuşlar, ağaçların ucu görünmüyordu. Çınarın yanına asılı bulunan,
etrafında sürü halinde uçarak dallarda balözü topla- onun asaleti ve doğallığı ile uyumlu olmayan teneke
yan arıları avlıyordu. Tabiatta her bir varlığın yaşamı, kitabede bu doğa abidesinin beş yüz elli yaşında oldu-
başka bir varlığın yaşamında anlam buluyordu. ğu yazılıyordu.
Dağrevan, yüzünü yakınındaki söğüt ağacının kuru Çınara yaslanarak biraz dinlenmeye çalıştı. Kar-
dalına konup öten arı kuşuna çevirdi. Kuşun başında- şı kayalıkta bir mori keklik ötmeye başladı. Kendisini
ki kahverengimsi ton boynuna vardığında tüm boynu gayri ihtiyari “iki keklik bir kayada ötüyor” türküsünü
saran altın sarısına dönüşüyor ve bu ton aşağı doğru söylerken buldu. Eğer haziran olsaydı bu mori kekli-
mavilikler ile buluşup sonsuzluğa doğru yol alıyordu. ğin etrafına kısa süre içinde sekiz on yavru doluşur-
Rengârenk tüyleri ve kulağa yayılan nağmeli sesi bir- du. Çeşmeye doğru hızlı adımlarla yaklaşan kekliğin,
biri ile bütünlük oluşturmuş ve bu haliyle üzerinde ayaklarının rengine, ardından gagasına ve sonra ka-
nice şiir yazılıp nice dil dökülmüş bülbülü bile kıs- natlarının ucuna baktı. Kınalı keklik ile keklik yürü-
kandıracak gibi olmuştu. Yamaçlardan aşağı doğru yüşü deyimleri boşuna değilmiş, diye düşündü.
akan çağlayanların vadi dibinde akarı yavaşlamış, su Mori kekliğin sesinin erkek keklik sesinden farkını
burada yarpuz ve çıldırım otu için döşek alanına dö- keklik avcılarından öğrenmişti. Buralarda kafes kek-
nüşmüştü. Bu sessizlik başka bir âlemi canlı kılıyor- likçileri mori kekliğini gözü gibi korurdu. Keklik bu-
du. Vadinin dibinde oluşmuş göllerin kenarlarında ralarda sesi için avlanırdı. Keklik, avcıların tuzağına
yeşeren sazlıklara konan yusufçuk böcekleri suyun düştüğünde onlar bir iki hafta onun ötüşünü dinler ve
üzerinde ahenkle dans ediyordu. Birbirinden bu ka- avladıkları bu kekliğin bugüne kadar avladıkları diğer
dar farklı yusufçuk türü olduğunu burayı gördükten kekliklerden daha ahenkli bir sesi yoksa salıverilirdi.
sonra öğrenmişti. Sanki dünyadaki tüm yusufçuklar Kış boyunca kekliklerini alıp köy odalarında bir
buradaydı. araya gelen avcılar, neredeyse keklikleri ses düellosu-
Söğüt dallarının arasında yuva kurmaya çalışan bir na tutuştururdu. Gecelerin uzun olduğu kış aylarında
kumru gördü. Kumru öteden beri dikkatini çeken avcıların, kekliğin ötüşüne kendilerini nasıl kaptırdık-
kuşların başında gelirdi. Çok narin bir kuş türüydü ve larını ve yaşı başı geçmiş olan avcıların kafesteki kek-
öttüğü zaman insana saatlerce guk kuk sesini dinletti- liğe sesleri ile nasıl eşlik ettiklerine şahit olurdunuz.
riyordu. Rahatsızlık vermemek için bulunduğu yerden Kafes keklikçileri silah ile avcılık yapanları ayıplar ve
uzaklaştı. Dağın yamacına doğru yol aldı. Yukarıdaki bazen silah avcılığında ısrarcı olanların dayak yedik-
çeşmenin yanında yüzyıllara meydan okuyan bir çı- leri de olurdu. Bu pataklama, avcıların kendilerine has
43