Page 42 - 81 ÇALIKUŞU ADIYAMAN SAYI 5 EYLÜL
P. 42

ADIYAMAN İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ

                                 DAĞREVAN














































        Kısa bir duraksamadan sonra bayır boyunca yürüyerek taşları yuvarladığı dereye doğru
        yol almaya başladı. Kekiğin, ıtırın ve yaban gülünün kokusu birbirine karışarak bayıra
        yayılmış, atılan her adım ile üzerimize sinen bu koku, bedestenlerin girişlerinde dışarı-

        dan gelen müşterilerin yüzüne gül suyunun fışkırtılması gibi garip bir huzur veriyordu.


                                 1.                           bir bayırın başına oturmuş ve taşları dereye doğru
               Dağrevan, dağların bakır rengine âşık bir dağ  usulca yuvarlarken bulmuştu. Taşlar, yokuş aşağı ko-
        divanesi. Zemheri bittiğinde önce havaya,  sonra suya  şan tavşanlar gibi dengesini kaybederek yuvarlanıyor,
        ve nihayetinde toprağa cemreler düşerdi.  Son cem- yuvarlanırlarken sağa sola çarpıyor, bir sürü irili ufak-
        re ile beraber onun içine de kordan bir ateş düşer ve  lı çakılı da kendisi ile aşağı doğru sürüklüyordu. Yu-
        bu ateş dördüncü cemreye dönüşerek dağın cemresi  varlanan bu taşlar yere değip sektikleri her seferde de-
        oluverirdi. Otlarda ilk çimlenme başladığında ve to- rinlerde sesler çıkarıyor ve çıkardıkları o sesler karşı
        humlar bayırlarda toprağı yarıp başını güneşe çevir- kayalıklarda yankılanıyordu. Bu yankı sayesinde doğa
        diğinde yakındaki dağların adlarını teker teker sayar,  dile geliyordu. O gün şehrin aksine karşı kayalıklarda
        hangi dağa hangi zamanda gidilebileceğinin hesabını  yankılanarak dile gelen bu sesler ile doğada her kımıl-
        yapardı. Dağ, kendisini çağırdığı zaman o yerinde du- damanın, her ürpermenin ve her yuvarlamanın bir
        ramaz, kendisi gibi dağa, bayıra âşık birkaç dost bulur  karşılığının olduğunu öğrenmişti.
        ve yönünü dağların yüksek doruklarına çevirirdi. Bu      Kısa bir duraksamadan sonra bayır boyunca yürüye-
        dağ benim, o dağ senin…                               rek taşları yuvarladığı dereye doğru yol almaya başla-
             Dağ ile ilk tanışıkları da ilginçti. Bundan yıllar önce  dı. Kekiğin, ıtırın ve yaban gülünün kokusu birbirine
        içinde fırtınaların koptuğu bir günde kendini dağların  karışarak bayıra yayılmış, atılan her adım ile üzerimi-
        yolunda bulmuştu. Şehir, sahip olduğu o koca kalaba- ze sinen bu koku, bedestenlerin girişlerinde dışarıdan
        lıklara rağmen gün geçtikçe büyük bir yalnızlık alanı- gelen müşterilerin yüzüne gül suyunun fışkırtılması
        na dönüşmüştü. O da o kalabalıklardan uzaklaşmayı  gibi garip bir huzur veriyordu. Bayırın üst tarafında
        bir kurtuluş olarak görmüş, bir süre sonra kendisini  kevenin yeni tomurcuklanan dalları arasındaki çiçek-

        42
   37   38   39   40   41   42   43   44   45   46   47